Sosyal Medya Kimliği
Fiziksel, düşünsel, bedensel, maddesel, kültürel, kimliksel, sosyo-kültürel, metafiziksel dönüşümün hızını Kafka’nın “Gregor”undaki dönüşüm hızına oranladığımızda elimizde en kötü ihtimalle “3” kalır. Bu da değişim ve dönüşümün zaman içerisinde kendini ne kadar hızlı bir şekilde yaşamın içine nüfuz ettiğini gösterir. Tabii dönüşüm hızındaki bu ivmeyi arttıran birçok neden var. Bu durumun en büyük paydaşı teknoloji. Bu izlek üzerinden “sosyal medyanın” kimlik oluşturma açısından etkinliğine bakacağız.
Teknolojiyle beraber gelişen sosyal medya platformlarındaki kullanım alanları her açıdan birbiriyle yarışan yazılım şirketleri için büyük bir pazar. Amaç kişinin internet ve telefon kullanma süresini olabildiğince uzun tutmak olunca her yolu kendilerine mübah sayıyorlar. Zaman bizi mekanik düşünmeye yatkın ve sosyalleşme kabiliyeti zayıf bir neslin peyda olduğu bir noktaya getirdi. Durum böyle olunca yazılım şirketleri hedef kitle üzerinde istediği yönlendirmeyi sağlamakta zorlanmıyor. Yaşamla interaktif bir bağ oluşturan sosyal medya patronları kişinin kendi kimliğini, öz benliğini hayatın gerçeğine dokunarak değil; sosyal medya üzerinden kurmasını sağlıyor. Bunu sürekli değişen popüler kültür üzerinden yapıyor. Sürekli değişen ve yenilenen popüler kültür emtiası tutarlılık kaygısıyla oluşturulmadığından zamanının büyük bir kısmını cep telefonu üzerinden harcadığı için kendisini tanımlayamayan, var edemeyen neslin edindiği “sanal kimlik” de bir o kadar absürt oluyor. Bu da sosyal medya çöplüğünde belirsiz ve tanımsız, asosyal, apolitik ve içi boş kimliklerin çoğalmasına neden oluyor. Oysa kimlik gerçektir. Tecrübedir. Gerçeğe dokunmaktır. Hissetmek ve aşık olmaktır. Yaşama karışıp içinde kaybolmaktır. Bir yunus gibi derinlere dalıp zaman zaman da yüzeye çıkmaktır. Benlik, kimlik ancak o zamam gerçekleştirilebilir.
Dünya değişiyor. Yaşam değişiyor. İnsanlar, hayvanlar, gezegenler, öyle ki bitkiler bile bu değişimin bir parçası. Olması gereken de bu. Zamanın ruhuna ayak uyduruyor her şey, pek tabii. Değişirken değil; en çok da dönüşürken neye nasıl dönüştüğümüzü sorgulamalıyız. Sosyal medya gibi vitrin köşelerinde sürekli değişen içi boş sanal kimliklerle kendimizi tanımlamaya çalışmak yerine gerçekte kim olduğumuzu sorgulayarak, hayattan ne istediğimizi gerçekçi temeller üzerine oturtarak anlamaya çalışmalıyız. Uzun ve meşakkatli bir yol bu. Ama hiç olmamasından evladır. Kafka’nın “Dönüşüm”ünde dediği gibi: “Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter.”